YEŞİL CENNETİN  GÜNLÜĞÜ

Bulgaristan'a gittiğimde İstanbul kadar kalabalık bir ortam, İstanbul kadar hem zihnimi hem de bedenimi yarım hissettiğim - ''Nerede bizim akciğerlerimiz'' diyebileceğim bir konumda olamadım. Konumum gereği her taraf yeşillikti, rahat rahat nefes alabiliyor, çekmiş olduğum fotograflarla anı ölümsüzleştiriyordum. Sabahın serin saatlerinde işe gitmekte olan insanların ellerinde baniçka ( Çok özel ve leziz bir börek.) yerken bekledikleri otobüs, daha sonra durak boşaldığında baniçka kokusunun beni hemen bir baniçka alıp oturup yemeye teşvik etmesi...

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

YEŞİL CENNETİN  GÜNLÜĞÜ


İstanbul'un kalabalık, etrafa gülücükler saçan, sizi tıkayan sıcaklıkları, zaman zaman bir kış günü eve tıkılıp kalmanızı sağlayabilecek yalnızlıkları. Yıllardır burada yaşıyorum, tarihi dokusu kadar, coğrafi meseleleri de olan bir yer. Her tarafta evler, özellikle Avrupa yakasının İstanbul'un gerçek diyarmış gibi gösterilmesini sağlayan dokusu. Anadolu yakasının; ''Burada çok sıkılıyorum, bir boğaz turuna ne dersin!'' demeçlerinin kalabalık İstanbul günlüklerine karışması...

Bulgaristan'a gittiğimde İstanbul kadar kalabalık bir ortam, İstanbul kadar hem zihnimi hem de bedenimi yarım hissettiğim - ''Nerede bizim akciğerlerimiz'' diyebileceğim bir konumda olamadım. Konumum gereği her taraf yeşillikti, rahat rahat nefes alabiliyor, çekmiş olduğum fotograflarla anı ölümsüzleştiriyordum. Sabahın serin saatlerinde işe gitmekte olan insanların ellerinde baniçka ( Çok özel ve leziz bir börek.) yerken bekledikleri otobüs, daha sonra durak boşaldığında baniçka kokusunun beni hemen bir baniçka alıp oturup yemeye teşvik etmesi...

Yoğun nem ve sıcağın daha fazla hakim olduğu Ağustos ayında, ormanlık alanda yürürken sıra sıra dizilmiş ağaçların her birinin bu diyarı koruyan "silahlı kuvvetler" olduğunu gördüm.Anneannem Maşkılı (Kobilyane) köyündendir. Burada, her Bulgaristan göçmeni gibi kompostosunu yapar, bahçedeki işlerini hal eder, kuş cıvıltıları ve çekirge sesleriyle gecenin ilerleyen saatlerinde, kendime kahve yapıp, günün yorgunluğunu atıyor, gerçekten zihnime kazınmış İstanbul kalabalığının seslerini o anda asimile ediyordum...

Kardeşimle beraber Glavatarski Han'a doğru yol alıyoruz. Su adeta yorgunluğumuza sirayet oluyor, bazı insanlar kendilerine gölgelik edinmiş ve kitaplarını okuyor, bazıları ise masalarda karınlarını doyuruyorlardı ama ben akşama anneannemin hazırlayacağı o muhteşem barbunya yemeğini hayal ediyordum...

Bahçede yetişen doğal domates ve salatalıklarla sabah ezanından sonra yaptığım kahvaltıyı; çekirge sesleri eşliğinde gecenin ilerleyen saatlerinde içtiğim kahveyi; yılların eskitemediği, fakat zorlu maratonun çetin yaralarını; izlerini bırakabildiği 70 yaşını aşkın insanların yüz çizgilerini; yorucu ve sıkıcı havadan kurtulabilmek için kendimi soğuk sulara attığım günleri asla unutamam.

Anıl DENGEN


 

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN